12 Mart 2014 Çarşamba

Milan Kundera, Saptırılmış Vasiyetler

Max Brod, hem Kafka'nın hem de yapıtının imgesini yarattı; Brod aynı zamanda, kafkalojiyi yarattı. Kafkaloglar babalarından uzak durmaya özen gösterseler de, onun kendilerine sınırlarını çizmiş olduğu alanın dışına kesinlikle çıkmazlar. Metinlerinin astronomik niceliğine karşın, kafkaloji, sonsuz değişkenler halinde, aynı söylemi ve Kafka'nın yapıtından giderek bağımsızlaşan, kendi kendisiyle beslenen aynı kurguyu geliştirmektedir. Sayısız önsözleri, sonsözleri, açıklamaları, biyografileri ve monografileri, üniversite konferansları ve tezleri ile kendi Kafka imgesini üretir ve onu sürdürür, öyle ki, insanların Kafka adıyla tanıdığı yazar artık Kafka değik kafkabilimselleştirilmiş Kafka'dır.

syf: 38

Andre Breton, Üstgerçekçilik Bildirgesi'nde roman sanatına karşı sert olduğu ortaya çıkar. Roman sanatını, sıradanlıkla, bayağılıkla, şiir karşıtı şeylerle tıka basa dolu olduğu için eleştirir. Betimlemeleriyle olduğu kadar can sıkan psikolojisiyle de alay eder. Bu roman eleştirisinin hemen ardından düşlerin övgüsü gelir. Sonunda özetler: 'Alabildiğine çelişkili görünen bu iki durumun, düş ve gerçekliğin, gelecekte bir tür mutlak gerçekliğe, başka bir deyişle üstgerçekliğe dönüşeceğini sanıyorum.'

syf: 44

Kafama bir imge takılıyor: bir halk inancına göre, ölecek insan ikinci can çekişmesinde bütün geçmiş yaşamının gözünün önünden geçtiğini görürmüş. Stravinski'nin yapıtında, Avrupa müziği bin yıllık yaşamını anımsadı; düşsüz ve sonsuz uykuya dalmadan önce bu onun son düşü oldu.

syf: 66

Caz konserinde alkış vardır. Alkışlamanın anlamı şudur: Seni dikkatle dinledim ve şimdi sana saygı gösteriyorum. Rock adı verilen müzik durumu değiştirdi. Önemli olgu: Rock konserlerinde bu türden alkış yoktur. Alkışlamak ve böylece çalan ile dinleyen arasındaki tehlikeli uzaklığı görünür kılmak neredeyse bir günahtır; rock müziğin dinleyicisi konsere yargılamak ve beğenmek için değil, müziğe teslim olmak için, müzisyenlerle birlikte bağırmak ve onlara karışmak için gelir; burada zevk değil özdeşleşme aranır; mutluluk değil içini dökme aranır.

syf: 75

Anımsayın lütfen: 'Duyguyla dolup taşan biçemin arkasına gizlenen yüreğin duygusuzluğu.'

syf: 81

Şimdiki zamanın somutluğunu kavramak, Flaubert'le başlayarak, romanın evrimine damgasını vuracak sürekli eğilimlerden biri olmuştur: Bu eğilim, doruk noktasına, gerçek dev yapıtına, James Joyce'un dokuz yüze yakın sayfalar boyunca on sekiz yaşam saatini betimleyen Ulysse'te ulaşacaktır.

syf: 109

Hiçbir şey yaşamın biçeminden daha gizli değildir.

syf: 110

Sonunda şu tuhaf diyaloga katıldım:
-Komünist misiniz, bay Kundera?
-Hayır, romancıyım.
-Ayrılıkçı mısınız?
-Hayır romancıyım.
-Sağcı mı yoksa solcu musunuz?
-İkisi de değilim, romancıyım.

syf: 129

Herkesin her şeye bu olası katılımı bir başka şeyi çağrıştırabilir: aile. Küçük bir ulus büyük bir aileye benzer. Çok küçük bir Avrupa ülkesinin dilinde, İzlandacada aileye fjölskylda denir; sözcüğün anlamlı bir etimolojisi var: Skylda'nın anlamı: yükümlülük; fjöl'ün anlamı: birçok. Demek ki aile birçok yükümlülüktür.

syf: 155

Kafka'nın romanlarını anlamanın tek bir yöntemi vardır: onları roman gibi okumak.

syf: 166

Dostoyevski'nin kahramanlarının kimliğinin kaynağı, onların davranışlarınını az-çok doğrudan belirliyen kişisel ideolojilerindedir.

syf: 170

Ölülere karşı dava açılırsa bu, onları ikinci kez ölüme mahkum edebilmek içindir: Kitaplarını yakarak, adlarını okul kitaplarından çıkartarak, anıtlarını yıkarak, sokak adlarını değiştirirerek.

syf: 183

Tolstoy, tarihin, büyük kişilerin iradesi ve aklı tarafından yapıldığı düşüncesine karşı çıkar. Ona göre, insanlar için anlaşılmazlığını sürdüren kendi yasalarına uyan tarih kendi kendini yapar. Büyük kişiler 'tarihin bilinçsiz araçlarıydılar, anlamını gözden kaçırdıkları bir yapıtı gerçekleştiriyorlardı.'

syf: 189

İnsan, siste ilerleyen insandır. Ama geçmişin insanlarını yargılamak amacıyla geriye baktığı zaman yolun üzerinde hiçbir sis görmez. Onların uzak geleceği olan kendi şimdisinden baktığı zaman onların yolları tamamen aydınlık ve bütün boyutlarıyla apaçık görünür. İnsan, gerisine bakınca yolu görür, ama artık sis kalkmıştır yoldan. Ama bununla birlikte, hepsi, Heidegger, Mayakovski, Aragon, Ezra Pound, Gorki, Gottfried Benn, Saint-John Perse, Giono, hepsi sis içinde yürüyorlardı ve insan kendine sorabilir: En kör kimdi? Lenin üstüne şiir yazarken Leninizmin nereye gideceğini bilmeyen Mayakovski mi? Yoksa, onlarca yıl sonra onu yargılayan ve onu kuşatmış olan sisi görmeyen biz mi?

syf: 190

Breton'un sevdiği üstgerçekçi düş: İnsanın herkesin gözü önünde yaşadığı camdan ev, perdesiz ev. Ah! saydamlığın güzelliği! Bu hayalin biricik başarılı uygulaması: Tamamen polis tarafından denetlenen toplum.

syf: 205

facebook sayfam için tıklayınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder